Anlamıyorsunuz. Ben sadece gerçekleştirdiğim hemen hiçbir eylemden keyif alamıyor ve yapmacık davranmıyorum bu yüzden de kaybediyor, kahroluyor, kayboluyorum. Bana iyi hissettirmeyen her şeyi yapmaktan vazgeçip, yanında iyi hissetmediğim herkesi bir bir çıkarttım hayatımdan ve yerlerine yenilerini ekledim. Tabii ki sonuç değişmedi, çünkü hayat fena halde bir tiyatro sahnesine benzer. Çünkü hepiniz iyi oyuncularsınız. Kendi isteğimizle bazen sahneyi değiştirebiliyoruz, bazen oyuncuları, ama yönetmen ve senaryo daima aynı. Gurur kırıcı.
Bilemiyorum ki insan nerenin yerlisidir bu hayatta, neresinden tutmalıyım ben yaşamın. İnsanın kendini bir yere, bir kişiye, bir fikre ait hissedememesi inanılmaz ürkütücü.
Artık değişebileceğimi, her bir zerreme neşe dolabileceğini de düşünmüyor, bu düşünceye istesem de inanamıyorum zaten.
Gerçek bir hayatın sıkıntıdan ibaret olduğunu düşünüyorum hala. Baştan başa aşk ve mutluluk içinde geçen bir hayatın doğa yasaları bakımından uğursuz bir ayrıcalık olduğunu düşünüyor, aksi düşünceye her ne kadar istesem de inanamıyorum zaten.
Her çiçek solar çünkü, bütün mutlulukların ertesi günü hüzündür, tabii eğer ertesi günü varsa...
Ama olsun, kimsenin bilmediği bir iskelenin ucunda oturup ayaklarını boşlukta sallayarak denize, dolunaya ıslıklar çalmak hala güzel ihtimal.
Ama olsun, bu şehir, bu sokaklar, bu deniz kıyıları, bu meyhaneler,bu kahvehaneler, bu çalı kuşları, kitaplarım, yastığım, bunlar hala güzel.
Siz bunu bilemezsiniz çünkü siz bakmayı da, görmeyi de bilmiyorsunuz.
"Değiştiremeyeceğim bir şey varsa o da kanılarımdır; çünkü bende hiçbir şey onlar kadar sağlam bir şekilde yer etmemiştir. Size hayatımı verebilirim, ama bilincimi veremem; onu dinlemeyebilirim, ama konuşmasına da engel olamam." - Honore de Balzac.