14 Mart 2017 Salı

Yitik olanın peşinde

Yaşadığımı iddia edemeyecek kadar kötü durumdayım. Bunu hissetmiyorum çünkü, yani eğer ben yaşıyorsam onlar yaşamıyor, eğer onlar yaşıyorsa ben yaşamıyorum. Şu sürekli bahsettiğim "başka insanlar, diğerleri" laflarından da gerçekten bıktım usandım artık. Keşke biraz daha cesur olabilsem ve oturduğum sandalyeden, bu saçmalıkları karaladığım masadan kalkabilsem ve ben keşke; mutluluğu nerede arayacağımı bilebilsem. Ama yapamıyorum tabii, neredeyse hiç insan görmediğim bu odadan "diğer insanlara" bakıp onlardan nefret ederek geçiriyorum günlerimi ve bu düşsel eylem bana yıllardır tabiri caiz ise nefes dahi aldırmıyor.
Bıktığım şeyler bununla da sınırlı değil esasında; çaresizlikten, imkansızlıktan, fakirlikten, sahtelikten, sevgisizlikten, saygısızlıktan, savaşlardan kısacası insanın içerisinde bulunduğu her eylemden bıktım ben. 
İnsan görmeye katlanamıyorum ama yalnızlığımın ulaşmak üzere olduğu nokta bile beni titretmeye yetiyor. Ne var ki titreyip kendime gelemiyorum, sadece titriyorum. Ne yapmam gerektiğini, ruhen nerede olduğumu ya da ruhumu nerede kaybettiğimi gerçekten bilmiyorum. Bir çıkış yolu bulma çabasına girecek enerjiye sahip değilim ama burada kalmayı da istemiyorum. Çok basit bir değişikliğe ihtiyacım var belki insanların söylediği gibi, başka bir geleceğe ulaşacağım yolu açabilecek bir değişiklik, hani diğer insanların her gün gönüllerince yapabildiği türden bir değişiklik. Çaresizlik.
Yıllar önce bana bu durumda olacağımı söyleseler sanırım kahkahalarla karşılardım. Şimdi ise en son ne zaman esaslı bir kahkaha patlattım bilmiyorum. Hep eksik bir şeyin varlığını hissedip bundan yakınırdım, şimdilerde herhangi bir şeyin varlığını hissetmek için çok fazla şeyden vazgeçebilirim.
Büyük 
Paul Gauguin'in dediği gibi, " Yalnızca sessizliği arzu ediyorum, sessizliği ve yine sessizliği. Huzur içinde unutularak ölmeme izin verin. "

Şimdi izninizle katlanamadığım, direnemediğim bir diğer hususa, bahsini ettiğim diğer insanların, o nefret ettiğim davranışlarını şekillendiren konuya değineceğim.
"Modern çağ" ve "modern toplum anlayışı" sürekli kişilerin benliğini parlatır durumda ve zannımca her şeyin suçlusu bu, yani suçlu birey ne kadar suçluysa, bu iki kavram da o kadar suçlu. Gerçi bunu yöneten de, bunun tarafından yönlendirilen de aynı mahlukat olduğu için suçlu yine insanoğlu.Modern çağ yalanında, gösteriş, abartı, sahtelik, taşkınlık, ezicilik, açgözlülük, kariyer tırmanıcılığından doğan hırs ve bireysel-toplumsal kibir giderek olumlanıyor, hatta aferin bile alıyor bu inanamazsınız.
Tevazu, sakinlik ve diğer yüce erdemler ise vasat olarak nitelendirilip beğenilmemiş bir kitap misali rafa kaldırılıp, tozlanmaya mahkum bırakılıyor.
Aynı modern zaman esasında kim olduğunuzla hiç ama hiç ilgilenmiyor, sadece saygıdeğer görünmeyi şartlıyor benliklere.
Modern(!) terbiye anlayışına sadık kalmalı, yüksek sesle gülüp, yüksek sesle yaşamalısınız yani.
Aksi halde hasta adam olarak nitelendirilebilirsiniz. Gerçekten acınası...

Bu sistemden de, bu sistemin mensuplarından da nefret ediyorum.
Ama bu sistemi yenebileceğimi sanacak kadar da romantik olamıyorum maalesef, hükmen mağlubum evet, sahaya inemeden mağlup ilan etmişler zaten beni. Bundan sonrası ölümü beklemekten ibaret.
Ama yine de bu bekleyişi doldurmak isteğiyle, acı bir tebessüm eşliğinde doğrulup kalkmalı ve her ne şekilde olursa olsun artık tutunmak zorundayım ve hakikaten bunun için çabalıyorum. Son bir efor ile bitkin ve bıkkın bir şekilde huzuru bir köşesinden yakalamaya çalışırken, karşıma asla tahayyül edemeyeceğim bir keder daha çıkıyor ve bakıyorum ki ben bu kez de ona tutunmuş, sarılmışım bir daha asla bırakmayacakmışçasına.
Sanırım yaşamak yarışı benim gibilerin oyunu değil. Zaten insan sonucu baştan belirli olan bir oyunu neden oynamak ister hiçbir zaman anlamadım.
Gerçek huzuru yakalamak imkansız bu cehennemde...
Güzel olan her şeyin bir kotası varmış ve bizim çağımızdan yüzlerce yıl önce güzellik adına ne varsa tükenmiş,

bana sadece modern dünyanın dertleri kalmış gibi sanki.


"Sadece dünyanın zevklerini geri çevirebilecek bir yaşam mutlu yaşamdır." diyor Yüce Wittgenstein. Dünyanın tüm sefaletlerine karşı olan yaşam...
Son bir umuttur belki bu. Ne diyorsun sevgili okur?