tutanamamak,
yitip gitmek,
kabullenmek...
Bu yaşadığım ve hissettiğim sanırım bir lanet. Dayanılmaz bir acıyla gelen kahredici bu duygunun güçlü dalgaları başlangıçta ağır ağır yayıldı vücuduma ve artık yapabileceğim hiçbir şey yok, kabullendim.
Attığım her adımda zemin çatırdıyor sanki. Her adımda çukurlar açılıyor ayaklarımın dibinde.
Tek bir adım daha atacak cesaretim kalmadı, korkuyorum.
Farkındayım birçok şeyi kaybettiğim gibi kaybediyorum bu yaşama yarışını da ama;
kabullendim.
Birçok şeyi anlıyorum ama, anlamıyorum nasıl ve neden girilir böyle bir boşluk harbine?
Nasıl sızdı hiçliğin bu fısıltısı, henüz sadece dumanı tüten düş bahçelerime
bile?
Güzel düşler, umut parçacıkları yüreğime şöyle bir süzülüyor, dokunuyor da, buzlu bir zemine düşen çiçek yaprakları gibi ölüp gidiyorlar, yazık.
Anlamıyorum, anlamıyorum ama;
kabullendim.
Başarısızlıktan doğan utanç veyahut keder değil esasında boynumu büken. İnsan kuru kalabalıkların boş gürültüsüne teslim oluyor, tıpkı savaşa, ölüme teslim olur gibi.
Nereye ya da kime bakarsam bakayım, elim neye ya da kime değerse değsin, artık kaskatı. Umut yetiştirdiğim düş bahçelerimde hâlâ birazcık anımsayabildiğim ne varsa bir demir gibi katılaşıyor ve amansız bunca düşüncenin içinde artık hiçbir tadı kalmıyor.
Ve sonra en tepede, kafada alnın gerisinde hâlâ dalgalanan iki üç düşünce ve düşle insan kendini boşluğa bırakıveriyor. Bitti.