25 Mayıs 2016 Çarşamba

Bir mezar taşı hikayesi

Hepimizin yarın için planları var ama hiçbirimiz bugünü yaşayacak kadar cesur değiliz.Genelde bunu düşündüğümüzde imkanlarımızı sorgulayıp bir miktar küsüyor ve belki bir pesedişin eşiğine geliyoruz.
Sonra tekrar sorguluyoruz yaşadığımız hayatın derinliğini, asla bulamayacağımız anlamını.Yüklemek istiyoruz yükümüzü bir hedefe, nesneye ya da belki bir kişiye...
Peki sonunda ne kadar atabiliyoruz sırtımızdaki bu kederi? Ne kadarını azaltabiliyoruz aklımızdaki bu yükün?
Bence bu dünyayı bitmek tükenmek bilmeyen umutlarımız, hırslarımız tüketecek ve belki tüketti de. Önce bir reddediliş ve sonra bir pes edişle bitmeye başlayacak her şey ve belki başladı da.

Şahsen gerçekleştirdiğim hiçbir eylemden keyif alamıyorum, çok acıdır ki mutluluğa doğru bir adım bile atamazken ben; içime doğru koşabiliyorum artık.Tünelin ucunda bir parça dahi ışık göremiyor, her geçen gün biraz daha çekiliyorum kabuğuma.
En kahredeci olanıdır ki biliyorum aslında söyleyecek çok şeyim var ama; anlayacak kimsem yok, kalmadı.
İnsanın birine içini dökmesi gerekir. Benim ise içimi dökecek kimsem olmadığı için buraya yazıyorum.
Gece olunca ben işte böyle saçmalamaya başlıyorum.Affola!



"yazmak ölümden daha derin bir uykudur..."
yazıyormuş muhteşem Kafka'nın mezar taşında.
Bense o kadar iddialı değilim şu cümleyi yazdırıp sıvışacağım sessizce;
"Genç öldüm, çünkü karanlıkta kaldım..." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder