Kayboluyoruz belki bazı gözlerde; bir alay gürültü şeklinde salkım saçak ortaya çıkıyor, anlaşılmaz işaretler gibi birtakım kafaları karıştırıyor, sonra da ayak seslerimizi şarkıların içine döke saça, yavaş yavaş gözden, gönülden ve 'hayattan' uzaklaşıyoruz. Nedense bana, henüz kimsenin ulaşamadığı, hatta kimsenin oturup hayalini bile kuramadığı, sonsuz bir mutsuzluğa gidiyormuşuz gibi geliyor o sırada. Ya da çoktan varmışız da, varlığımızla o sonsuzluğu süslüyormuşuz gibi. Ama rengarenk saray desenleriyle süslü 'yıkıntıları' geçip de karşımda gene meze satıcılarını, duvar diplerinde oturan tinerci çocukları ve gürültülü birer reklam panosuna benzeyen beli bükülmüş belediye otobüslerini görünce, zaten ulaştığımızı, zaten daha ötesine gidemeyeceğimizi anlıyorum.
Mutlu sonlara layık hayatlarımız, mutsuz bir sonsuzluğa değil.
Mantığımı kaybetmeyeyim, duygularımı da yitirmeyeyim derken ve bütün bunları yaparken yitip gidiyor, tükeniyoruz sevgili okur. Tükeniyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder